Popüler Diyetler
Dünya Sağlık Örgütü, obeziteyi vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi olarak tanımlar. Günümüzde 18 yaş üstünde fazla kilolu kişi sayısı 1,9 milyar, obez kişi sayısı 600 milyon kadarken, 5 yaşından küçük çocuklarda fazla kilolu veya obez sayısı 41 milyon civarındadır.
Şişmanlığın temel nedeni, alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olmasıdır. Bazı durumlarda hormonal problemler, kullanılan ilaçlar, kadınlarda sık doğum yapmak gibi faktörler de kilo artışını tetikleyebilir.
Obezite, beraberinde pek çok başka sağlık sorununu da getirdiğinden fazla kilolarla mücadele etmek önemlidir. Peki bu mücadelede hangi beslenme modelini benimsemeliyiz?
Günümüzde pek çok popüler diyet söz konusuyken, sağlığımıza zarar vermeyecek bir beslenme modeli seçmek durumundayız. Şunu unutmamalıyız, obezite bir hastalıktır ve beslenme de tedavinin en önemli parçasıdır! Ne yazık ki biz uzmanlar, sık sık yanlış diyetler yapıp, zarar görmüş danışanlarla karşılaşıyoruz. Kilo vermek isterken, başka hastalıklara sahip olmak istemiyorsanız, tercih edeceğiniz beslenme modelini iyi seçmelisiniz.
Pek çok bilimsel kaynakta, 'başarılı diyet', başlangıç kilosunun %5'ini kaybetmek ve bunu bir yıl boyunca korumak olarak tanımlanır. Çünkü başlangıç vücut ağırlığının %5-10'unu kaybetmek (kişi hala fazla kilolu olsa bile) obezite ile ilişkili durumlarda iyileşme sağlar; diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalığı, bazı kanser türlerinin gelişimi gibi sağlık risklerini belirgin şeklide azaltır.
Diyetisyeninizle birlikte beslenme programınıza karar verirken, sadece iyi görünmeye ve hızlı kilo vermeye odaklanmamalı, uzun sürede başınıza gelebilecekleri de göz önünde bulundurmalısınız.
Peki doğru beslenme programını nasıl seçebilirim?
En iyi yol, aşağıdaki soruları diyetisyeninizle birlikte cevaplamaktan geçer.
- Bu diyetle ilişkili bilimsel kanıtlar var mı?
- Bu beslenme modeli, ağırlık kaybı sağlar mı ve sonrasında verdiğiniz kilonun korunması mümkün mü?
- Vücut kompozisyonunuz bu beslenme şeklinden nasıl etkilenir? Yağ mı kaybedersiniz, yoksa kas, su gibi yağsız dokuları mı?
- Bu beslenme modeli ile yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlayıp, günlük ihtiyaç duyduğunuz, vitamin ve mineral ihtiyacını karşılayabilir misiniz?
- Tercih edilen bu beslenme modeli, kan şekeri, insülin duyarlılığı, kan basıncı, kan lipidleri, ürik asit gibi metabolik parametrelerinizi nasıl etkiler?
- Böyle beslenmenin, uzun sürede açlık ve iştah metabolizmaları üzerine olumsuz etkileri olur mu?
- Peki yemek yemek sosyal bir olgu olduğuna göre, psikolojiniz bu durumdan nasıl etkilenir?
- Mevcut koşullar, kronik kalp hastalığı, diyabet, osteoporoz gibi kronik hastalık risklerinde azalma sağlar mı?
Protein diyetleri
Günümüzde oldukça popüler olan, proteinden zengin diyetlerin en büyük dezavantajı doymuş yağlardan da zengin olmasıdır. Doymuş yağlardan zengin beslenmek yukarıda bahsedilen kalp hastalığı, diyabet, osteoporoz gibi hastalıklara yakalanma riskini arttırır. Karbonhidratlar, aşırı kısıtlandığı için posa, tiamin, folik asit, C vitamini, potasyum, magnezyum gibi besin öğelerinde eksiklikler görülebilirken, fosfor, sodyum ve A vitamini, gereksinimin çok üzerinde tüketilebilir. Oysaki, tam tahıl, sebze-meyve, baklagil içeren yeme modeli kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır, kronik hastalığı olanlarda, bu hastalığın yönetilmesini kolaylaştırır, yani tedavinin önemli bir parçasını oluşturur.
Detoks
Açlık, meyve-sebze suları, laksatif-diüretik kullanımı veya vücudu temizleyecek besinlerin/içeceklerin kullanıldığı bu programlar için sorulması gereken sorular, bu diyetlerin gerekli olup olmadığı, gerçekten fayda sağlayıp-sağlamadığı, ömür boyu bu şekilde beslenmenin mümkün olup-olmadığı ve bu kadar yetersiz protein ve düşük kalori ile beslenirken vücudumuzdaki kas dokusunu korumanın mümkün olup-olmadığıdır.
Ne yazık ki bu tür diyetlerin, toksinlerin atılmasını sağladığı, buna bağlı sağlıklı kilo kaybettirdiği ve genel sağlığı iyileştirdiği söylenen bilimsel kanıtlar mevcut değildir. Bu diyetler, çok düşük kalori içerdiklerinden (genellikle 400 kaloriden az) normal yeme düzeninize geçtiğinizde, verdiğiniz kilolar fazlasıyla geri gelecek üstelik kas dokunuz da azalmış olacaktır.
Sadece kimyasallara maruz kalmış kişilere uygulanması bilimsel olarak kabul görmüş detoks programları ise zayıflama diyeti için uygun bir alternatif değildir.
Aralıklı oruç
16/8 (örneğin gün boyu sadece sabah 10:00 ve akşam 18:00?da yemek yemek) veya haftada 2 gün çok düşük kalori (günlük tüketilen kalorinin %25'i) ile beslenmek prensibine dayanan aralıklı oruç modelinin faydalarını ve potansiyel yan etkilerini diğer yeme modelleri ile kıyaslayan çok fazla insan çalışması yoktur.
Aralıklı oruç, hafta boyunca kalori tüketimini azalttığı için ağırlık kaybı sağlayacaktır fakat uzun süre aç kalmanın kortizol düzeylerini arttırdığını ve stres hormonlarındaki bu artışa bağlı iştah ve ağırlığın tekrar arttığını gösteren çalışmalar da vardır. Aralıklı oruç diyetinin güvenilirliğinden emin olmak için pek çok kısa ve uzun süreli çalışmaya ve diğer diyet türleri ile karşılaştırmaya ihtiyaç vardır.
Uzun vadede sağlıksız beslenmek ve çok düşük kalorili diyetler (ekstrem açlıklar) yapmak, önce protein-vitamin yetersizliğine, en sonunda ise ölüme dahi neden olabilir. Yapılan çalışmalar insanların, diyetin sonunda eski yeme alışkanlıklarına dönme eğilimde olduğunu göstermektedir. Bu sebepten dolayı, diyetteki kilo verme hızına değil, sürdürülebilir olmasına odaklanılmalı ve sağlıklı yaşam tarzı ömür boyu sürdürülmelidir. Aksi takdirde, hangi beslenme modeli seçilirse seçilsin, eski alışkanlıklara dönüldüğünde, eski kiloya dönmek de kaçınılmaz olacaktır.